Şakir Ağa (1778-1840)

Şakir Ağa   (1778-1840)

Türk musikisi bestekârı, hanendesidir. 1778 yılında Rumeli’nin Köprü kasabasında doğdu. Kırım’dan göç eden Tatar Osmanoğlu ailesinden olup asıl adı İzzet Şakir’dir. Hızır İlyas Ağa’nın Tarih-i Enderun’undaki ifadesine göre Köprü (günümüzde Vezirköprü) kasabasında, torunu Musahibzâde Celâl’in naklettiğine göre ise İstanbul’da Zeyrek civarındaki Haydar mahallesinde doğdu. Babası Hayriye tüccarlarından Ahmet Emin Ağa’dır. Küçük yaşta annesini kaybedince teyzesi (bazı kayıtlarda halası) tarafından büyütüldü. 12 yaşında Enderun-i Hümayun’a alındı. Burada hazine kethüdası (kâhyası) Salih Bey’in dairesinde yetişti. IV. Mustafa’nın kısa padişahlık döneminde saraydan ayrıldı. II. Mahmut’un tahta çıkışı üzerine tekrar saraya döndü ve Enderun’da Hazine Odası çalışanları arasında yer aldı.

Bu sırada artık yetişkin bir musikişinas olan Şakir Ağa bir süre sonra musahibi şehriyârîliğe (padişah muhasibi), 3 Aralık 1819 tarihinde müezzinbaşılığa getirildi. Burada iken 1828’de beklediği sultan imamlığı görevine getirilmeyince istifa ederek saraydan ayrıldı ve kendisine hâcegânlık payesi (Büro şefliği) verildi. Bir süre vergi tahsildarlığı yaptı. Ardından Maçka’da Valide Çeşmesi meydanındaki evine çekilip hayatının son yıllarını musiki meraklılarına eser meşk etmekle geçirdi. Ünlü hanende ve bestekâr Kemani Mustafa Ağa, Şakir Ağa’nın kardeşidir.

 

Şakir Ağa, renkli ve parlak sesiyle dönemin meşhur hanendeleri arasında şöhret bulmasının yanı sıra bestelediği eserlerle de bu sahadaki bilgisini ortaya koymuştur.

Keman dersleriyle başlayan ilk musiki çalışmalarına babasının bir ara karşı çıkmasına rağmen sonraları Enderun’da devam etmiş, ilk musiki bilgilerini burada hanende Başçavuş Mustafa Efendi’den almıştır. Hocaları arasında Hamamizade İsmail Dede’nin bulunduğu Enderun’daki bu öğrenimi sonunda iyi bir hanende, tamburî ve kemanî olarak yetişmiştir.

Dede Efendi ile zaman zaman musiki konusunda rekabet etmekten kaçınmayan, dönemlerinde yaşadığı padişahlardan büyük iltifat gören Şakir Ağa sarayda kaldığı müddetçe padişahların yaptığı gezintilere, küme fasıllarına sesi ve eserleriyle katılmış, bu musiki meclislerinin vazgeçilmez sanatkârları arasında yer almıştır. (TDV, İslam Ansiklopedisi, 38. Cilt.) 

Müezzinbaşı olduktan sonra Kadir geceleri onu dinlemek için Ayasofya Camii’nde büyük kalabalıkların oluştuğu kaynaklarda anlatılır. III. Selim’in Şakir Ağa’yı takdir ettiği ve okuyuşunu çok beğendiği söylenir. Musikideki en parlak dönemi II. Mahmut devri olup 1812’de bizzat tertip ettiği Ferahnâk makamından Dede Efendi ile ortaklaşa bir fasıl oluşturmuştur. Bu faslın kâr, birinci beste ve yürük semaisi Şakir Ağa’ya, ikinci beste ve ağır semaisi Dede Efendi’ye aittir. Talik hattında usta olan ve bazı şiirler kaleme alan Şakir Ağa’nın ilâhi, kâr, beste, semai ve şarkı formlarında yetmiş üç eseri tesbit edilmiş olup bunlardan altmış sekizi şarkıdır (Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi C:2 S: 329) 

Klasik tavrın benimsendiği görülen, şekil ve üslûp bakımından III. Selim’in etkisinde kalan eserlerinde sanat değeri yüksek melodik cümlelerle ifade edilen ince bir duygu sezilir. Tamburi Mustafa Çavuş dışında Hacı Arif Bey’den önce gelen şarkı bestekârlarının en büyüklerinden biri kabul edilen Şakir Ağa’nın ferahnâk makamındaki eserleri ve özellikle, “Bir dilbere dil düştü ki mahbûb-i dilimdir” mısraıyla başlayan ferahnâk yürük semaisi klasik Türk musikisi repertuvarının en karakteristik bestelerindendir.

 

Bir dilbere dil düştü ki mahbûb-ı dilimdir

Reftârı güzel kameti ar'ar bedelimdir

Tîr-i nigeh-i gamzesi ger eylese te'sîr

Cânım da n'ola hayli zamandır emelimdir

“Gönül bir dilbere düştü ki gönlümün sevgilisidir.

Yürüyüşü güzeldir, boyu dağ servisini andırır.

Eğer bakışlarının oku canıma isabet etse bile gam yemem,

Çünkü o,  hayli zamandır emelimdir.”

Ayrıca yürük aksak usulünde, “Görmedim sen gibi yâr” mısraıyla başlayan Bayatî-Araban, Devr-i Revân usulünde, “Sabâh olmuş tan yerleri atıyor” ve düyek usulünde, “Gül mevsimidir seyredelim bahârı” mısralarıyla başlayan Mahur şarkısı, Aksak usulünde, “Evvel benim nazlı yârim severim kimseler bilmez” mısraıyla başlayan Müstear şarkısı şaheseridir.

 

Evvel benim nazlı yârim severim kimseler bilmez

Bir aşkadır düştü gönlüm çekerim kimseler bilmez

Sevdim seni etmem inkar gönlüm sende kıldı karar

Bir aşkadır düştü gönlüm yanarım kimseler bilmez

Rast makamında bestelediği eserinin sözleri Hacı Faik Bey’e ait:

 

Her telden ol meh çalmıyor

Ben zârın âhın almıyor

Feryada gerçi salmıyor

Bende tahammül kalmıyor

Ayrıca; Ağır Aksak usulünde, “Mûy-i jülîdem oluptur serde anka lânesi” mısraıyla başlayan Rast, Semâi usulünde, “Gelmiş değil böyle perî” mısraıyla başlayan Saba, Türk Aksağı usulünde, “Bu ettiğin düşmez sana” mısraıyla başlayan Sabâ-Zemzeme şarkıları. Sofyan usulünde, “Olmayıcak senden atâ kul n’eylesin yâ rabbenâ” mısraıyla başlayan Sabâ ilâhisi günümüzde sıkça icra edilen eserlerinden bazılarıdır.

Hazırlayan: Suat Yener