Hüceste Aksavrın

Hüceste Aksavrın

1919 yılında İstanbulda doğan Hüceste Aksavrın, Tüberküloz hastalığı nedeniyle Heybeliada’da uzun süre tedavi görmüştü.

Hastanede kendini tedavi eden doktoru Ömer Münif ile evlenerek taburcu olmuştu.. İstanbul Sağlık Müdürlüğü de yapan eşi, aynı zamanda ressamdı. Odasının duvarında, hemen başucunda eşi tarafından 1954 yılında yapılan portresi asılı duruyordu. Dr. Ömer Münif Bey Hüceste Hanım’a düğün hediyesi olarak bir de dörtlük yazmış:

Ne olur yoluna su gibi aksam
Kahküllü başına bir tek gül taksam
Seninle sararsam seninle solsam
Yalvarıp ağlasam sana Hüceste
.

Hüceste Hanım  iyi bir ailede yetişmişti,  Edebiyata  meraklı duygularını mısralara dökmeyi severmiş.  

 

Hayata son derece bağlı Hüceste Hanım, Münif Bey’le mutlu yaşamını sürdürürken Mehmet’in doğumuyla mutlulukları taçlanmış olmuştu.

Mehmet büyür ve aile onun geleceğini düşünmeye başlar. Her ana-baba gibi onlar da Mehmet’in iyi yetişmesini istemektedirler. İmkânları da vardır ve hasreti yüreklerinde saklamaya söz vererek, Mehmet’i Avrupa’ya gönderirler. 

Mehmet, Avrupa’ya gider gitmesine de, hasretin bitmesini, Mehmet’in dönmesini   bekleyen aile, hasretin yanına hayal kırıklığının da eklenmesiyle, derinden sarsılır. Mehmet okulu bitirir ama geri dönmez. İsviçre’ye yerleşir.  

 

Şair anne,  yüreği burkularak oğlu için bir şiir yazar ve Selahattin İnal Hüseyni makamında besteledi.   

 

Zeytin gözlüm sana meylim nedendir?

Bu sevmenin kabahati kimdedir?

Gül olmuşsun dikenlerin bendedir.

Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne?

Şarkıları düşürürüm peşine?

Zeytin gözlüm özlem ektim yollara.

Rast gelirsen, halimi sor onlara.

Gül kurusu akşamlar senden yana.

Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne?

Şarkıları düşürürüm peşine.

Tüberkülozu yenen Hüceste Hanım, kadere yenilmişti. Ardından bir süre sonra eşini de kaybeder. Yalnız kalır ve hayatını bakım evinde geçirmeye başlamıştı. Zaman durmaz, akar. 87 yaşına gelince de bakım evinde vefat eder. 

 

Hasreti hala içinde besleyen Hüceste Hanım, o yürekte ümidi de beslemektedir. Mehmet’in hiç olmazsa cenazesine geleceğini umar.

“Bunu cenazemde Mehmet’e verin,” diye bir mektup verir arkadaşlarına, ölmeden önce. Şöyle seslenmektedir Mehmet’e:

Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum.

Dünyayı sana bırakıyorum.

Söz aldım saatlerden bir tanem, sana koşacaklar.

Söz aldım gecelerden seni uyutacaklar.

Şarkılardan söz aldım hatırlatacaklar.

Gözlerimdeki son yağmurlar pencerende beni anlatacaklar sana, bir bir...

İleride belki bir gün buğday misali düştüğüm yerde

Belki bir dikenin dibindeyimdir çaresiz, kim bilir nerelerde...

Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum.

Dünyayı sana bırakıyorum. Elveda.”

Selahattin İçli ölümsüzleştirmek ister Hüceste Hanımı. Alır o sözleri ve Kürdîlihicazkâr Makamında seslenir, kalpleri olanlara. İnci Çayırlı ile birlikte katılırlar cenazeye.  Bir ricası vardır, İnci Çayırlı’dan:

”Bunu, Hüceste’nin mezarı başında oku,” der. 

Defin işlemleri tamamlanır, herkes dağılır, İnci Çayırlı oturur mezarın başında ve o anaya seslenir:

 “Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?”

Ve

“Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum. 

Bir annenin son arzudur. Çocuğuna kavuşamadan hayata gözlerini yummasının hikâyesidir.

(Sami Dayangaç, https:www.kayserihaber.com.tr, 1.05.2021)

Hazırlayan: Suat Yener