- Anasayfa
- Hakkımda
- Şarkı Sözleri
- Makaleler
- Bestekarlar
- Notalar
- Haberler
- Videolar
- Ziyaretçi Defteri
- Önemli Linkler
- Musikişinas Atatürk
- İletişim
Hacı Arif Bey ( 1831-1885)
Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Klasik dönem bestecilerinin pek kullanmadıkları şarkı formuna yepyeni bir kimlik kazandırmış, bir şarkı bestecisi olarak yeni bir çığır açmıştır. Sekiz vuruşluk "Müsemmen" usulünün ardından Neo-Klasik Dönem’in başlangıcını yapmış ve "Şarkı" formuna geçmiştir. Bugüne kadar değerini yitirmeyen ve beğenilen makamlarımızdan "Kürdîlihicazkâr Makamı"nı bulmuştur.
Şarkıları teknik bakımdan kusursuzdur, makam ve geçki zenginliği, ritim çeşitliliği gösterir. Özellikle nebzemin adını verdiği, altı ya da sekiz mısralı değişmeli (usul değişikliği yaptığı) şarkıları bu zenginliğin ve çeşitliliğin en belirgin örnekleridir. Aynı makamı, aynı usulü kullandığı halde, çok değişik duygular uyandıran şarkıları vardır. Birbirine benzeyen şarkıları çok azdır. Hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk, ince ayrım katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar.
1831 yılında İstanbul'da Eyüp semtinde doğdu. Eyüp Şeri'ye Mahkemesi Başkâtibi Bekir Efendi'nin oğludur. 5 yaşında okula başladığı zaman kendisinden sadece 6 yaş büyük olan Zekai Dede ile tanıştı. Kendisiyle önce Zekai Dede ilgilendi ve onu besteci Eyyubi Mehmet Bey'e götürdü. Böylece ilk musiki zevkini, bilgisini Mehmet Bey'den almaya başladı. Küçük Arif okuduğu ilahilerle, meşkle ve makamları birbirinden ayırır durumda olması hocasını hayretler içinde bırakmıştı. Mehmet Bey Onu hocası Dede Efendi'yle tanıştırdı; musikiye karşı büyük yeteneği olduğunu Dede Efendi de görmüştü.
Dede Efendi Bir süre ders verdikten sonra Muzika-yı Hümayun'un musiki bölümüne yazdırdı. Çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecit Han onu Muzika-yı Hümayun'a aldırdı. Kendisinden 8 yaş büyük olan Sultan Abdülmecit, Arif'i huzuruna çağırdı ve onu dinledi."Hayatımda böyle ses dinlemedim" diyen padişah, yüksek bir maaşla "Saray hanendeleri" arasına alınmasını ferman etti. Saray'daki musiki hocası besteci Haşim Bey'dir.
Muzika-i Humayun kurulduğu dönemde Abdülmecit Han, Arif Bey'e Saray'da büyük yakınlık gösterdi ve onu "kurena"lık (mabeyinci) rütbesine kadar yükseltti, o zaman mabeyinci olanlara "Bey" sıfatı verildiği için, küçük Arif artık “Arif Bey” olmuştu. Mabeyinci, padişahın devlet işleri ve hükümetle olan ilişkisini düzenlenmesinde hizmet verirdi. Sadece padişahtan emir alırdı. Sadrazam dâhil hiç kimse yanında mabeyinci olmadan padişahla görüşemezdi. Saray dışında mabeyinci çok itibarlı bir adamdır. Zira padişahla her gün yüz yüze gelen, mahremiyetine giren, yanında bulunan ve onunla konuşan kişidir.
Sarayın Muzika-i Hümayun denilen bölümünde beş yüzden fazla kadın musiki eğitimi alıyordu. Kabiliyetli cariyelere musiki öğretilir, okurlar ve çalarlardı. Kızlardan oluşan ince ses ve bando takımı vardı. Saray dışından hocalar, müderrisler ve muallimler getirilirdi. Osmanlı hareminde yüz örtülmezdi. İstinasız tüm kadınların yüzü açıktı. Saçların büyük bir kısmı görünür, etekler yerlere kadar uzun ve şeffaftır. Hocalar yaşlı ve bilgili kişilerden seçilirdi. Zira bu durum musiki için geçerli değildi. Musiki hocaları ilmiyle seçilirdi.
Arif Bey, mabeyincilik ve saray hanendeliği yanında Muzika-i Hümayun’da musiki hocası olarak tayin edildi. 20 yaşında sesi güzel ve yakışıklı hocanın Harem’e girmesi cariyeler arasında heyecan yaratmıştı.
Muzika-i Hümayun’daki cariyelerin tamamı Kafkas asıllı ve bunlarda önemli bölümü Çerkes’tir. İstanbul ve çevresinde oturan Kafkas ve Çerkes aileler küçük yaşta kızlarını Saraya verirlerdi. Bunlar Saray hizmetkârı olarak yetiştirilirdi. Daha sonra en az 7 yıl Saray hizmetinde bulunmaları mecburdur. 7 yıl sonra yüksek devlet görevlisi veya oğlu ile zengin çeyiz verilerek evlendirilirdi. Bunlara halk “saraylı hanım” derdi.
İşte böyle bir ortamda Arif Bey meşke başladı. Cariyeler çocukluktan yeni çıkmış ve musiki eğitimi alıyordu. İçlerinde 15 yaşında Çerkes asıllı “Çeşm-i Dilber” adında kız da vardı. Çok güzel olması dolayısıyla padişaha eş olarak hazırlanıyordu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Arif Bey, Çeşmi Dilber’e gönlünü kaptırdı ve Arif Bey’in gönül serüveni başlıyordu. Arif Bey, Çeşm-i Dilber’ in aşkıyla tutuştuğu günlerde Kürdîlihicazkâr adında yeni bir makam terkip etmişti. Bugün dahi en çok sevilen ve kullanılan makamlarımızdan olan Kürdîlihicazkâr’ın ilk eserinin sözleri Es’ad Efendi’ ye aittir:
Geçti zahm-ı tîr-i hicrin, tâ dil-i nâşâdıma,
Merhamet ey gamze-i câdû, yetiş imdâdıma,
Öyle bî-hûş eyledin âzâr ile kim tâbımı,
“Bir ok yarası gibi geçti, kederli gönlümü sana verdiğimden beri
Merhamet eyle güzel gamzeli, yetiş imdadıma
Öyle bir aldın ki aklımı, tükettin takadımı”
Çok kısa zamanda Hacı Arif Bey ile Çeşm-i Dilber arasında ilişki başladı. Çeşm-i Dilber’in yedi yıllık mecburi hizmeti başlamak üzereydi. Zira sarayın akıllı kadınları, padişaha cariyeyi evlendirerek bu skandala son verilmesini istediler. Padişah bu dedikodunun hemen kapanması için zengin çeyiz vererek âşıkları evlendirdi. Arif Bey’i ayda 60 altın maaş ve Taşlık’ta bir konak ihsan ederek saray hizmetinden çıkardı. Fakat Muzika-ı Hümayun’a ders vermesine izin çıktı.
Oysaki Çeşm-i Dilber, saraydaki cariyelere nispet olsun diye Arif Bey ile evlenme yolunu seçmişti ve eşini hiçbir gerçek bir aşkla sevmemişti. Günler geçtikçe hırçınlaştı. Arif Bey’in konağı, saraydaki ihtişamı yanında sönük kalıyordu.
Taşlık’taki konakta Arif Bey ile Çeşm-i Dilber yaşamaya başladılar ve iki çocukları oldu. Çeşm-i Dilber 9 ay sonra Cemil’i ve ertesi yıl Nebiye’yi doğurdu. Evlilik iki yıl sürdü ve Çeşmi Dilber iki bebeği bırakıp bir tüccar Ahmet Bey’e kaçmıştı. Terk edilişi içine sindirmemişti yinede onu seviyordu ve iki çocuğunun annesiydi.
Arif Bey, Çeşm-i Dilber’in kendine döneceğini umuyordu ve bu umutla Kürdîlihicazkâr makamımda şu beste ile haykırışta bulundu.
Niçin terk eyleyip gittin a zalim
Seni sevmek midir bilmem vebalim
Feda olsun sana bu can-ü mâlim
Yine görmezliğe yoksa mecâlim
Hayâlindir hayâl-i hasb-ı hâlim
Düşer mi şanına ey şeh-i hûbân
Şarkının sözlerinden anlaşılacağı gibi Çeşm-i Dilber’in dönmesini çok arzu ediyordu. Hatta canını ve malını uğruna feda edecek derecede seviyordu. Uzun zaman dönmesini bekledi fakat dönmemesini içine sindiremedi. Yine Sadi Bey’e başvurdu ve Kürdîlihicazkâr makamında bestelediği eserle sitemini gönderdi.
Düşer mi şanına ey şeh-i hûbân
Bırakmak âşıkın böyle perişan
Esirger mi efendi kuldan ihsan
Buyur kendi kulundur emr-ü ferman
“Yakıştı mı şanına fidan boylu güzel?
Benim gibi âşıkı böyle perişan bırakmak.
Efendi olan kulundan iyiliği esirger mi?
Kulundan ne emredersen et, ferman senin.”
Fakat bu yalvarışlar nafile idi. Çeşm-i Dilber Tamburi Cemil Bey’in ağabeyi Ahmet Bey’le evlendi ve geri dönmedi. Hacı Arif Bey çocuklarıyla yalnız kalmıştı. Çaresizdi ve fakat imkânsızı zorlayacaktı. Çeşm-i Dilber’i bir türlü unutamıyordu. Hala umudu vardı dönecek diye. Oysaki Çeşm-i Dilber ona ihanet etmişti. Yine de dönmesini diliyordu.
Mehmet Sadi Bey’in Çengelköy'deki konağında her Cuma gecesi yapılan musiki sohbet ve fasıllarında, dönemin ünlü bestekâr, hanende ve sazendeleri yer alırmış.
Hacı Arif Bey her Cuma günü konağa düzenli gider gece geç vakte kadar meşk ederler ve o gece konakta kalırmış. Hatta bazı geceler Hacı Arif Bey, Sadi Bey’i uykudan uyandırıp güfte yazdırırmış.
Yine böyle bir gecede Hacı arif Bey, Sadi Bey’i uyandırmış ve Çeşmi Dilber’e olan aşkını anlatmaya başlamış. Çeşmi Dilber’in saçlarının, gözlerinin ve endamının güzelliklerini hayal kurarcasına heyecan ile anlatmış ve yinede onu sendiğini söylemiş. Fakat kendisini terk etmesini bir türlü içine sindiremediğini ve hatta geri döneceğine bir ihtimal dahi olsa inandığını söylemiş.
Sadi Bey’den onun için bir güfte yazmasını istemiş. Arkadaşının bu çaresizliğini içinde duyan Sadi Bey için güfteyi yazmak zor olmamış:
Bakmıyor çeşm-i siyah feryâde
Yetiş ey gamze yetiş imdâde
Gelmiyor hançer-i ebrû dâde
Yetiş ey gamze yetiş imdâde
Gel ne korkarsın ecel sîmâ-yı zerdimden benim
Kurtar Allah aşkına dünyayı derdimden benim
”O kara gözlü sevgili feryadıma bakmıyor.
Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş.
O hançer kaşlar yardıma gelmiyor.
Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş”.
Hacı Arif Bey, bu güfteyi Nihavent makamında besteliyor. Fakat Çeşmi Dilber, Arif Bey’in feryadına yetişmiyor. Birbirine benzeyen şarkıları çok azdır. Hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk, nüans katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar.
Abdülmecit Han yeni gelişmeleri çok sıkı bir şekilde takip eder ve hemen Devlet-i Aliyyede tatbik edilmesini isterdi. Abdülmecit’in bu durumundan faydalanan Arif Bey, Sultan-ı Irak makamında bir beste yaparak gönderme yaptı.
“Bana lutf-eyler iken sen
Neden meftunun oldum ben”
Bu beste padişahın hoşuna gitti ve Sultan Abdülmecit onu af etti ve tekrar mabeyinci yaptı. Harem-i Humayun’da kızlara müzik hocalığı yapmaya tayin etti.
Harem-i Humayun; sarayda, padişahın annesi, hanımları, çocukları, hizmetçi cariyelerin kaldığı kısımdı. Asıl adı Dârüsseâde’dir. Padişahın sarayından başka diğer saray ve konaklarda büyükçe, evlerde de küçük odalar halinde kadınlara mahsus harem denen bir kısım vardı. Haremin kelime manası, girilmesi yasak olan ve saygı duyulan yer demek idi.
Harem-i hümayunda padişah, padişah zevceleri, çocukları, hanedan üyelerinden bazı akrabaları yanında yüzlerce görevli yaşamaktaydı. Haremin fahri başı padişahın annesi idi. Haremde hünkâr sofasından sonra en geniş daire de Valide Sultanınki idi. Vâlide sultanın geniş bir cariye (hizmet gören) kadrosu vardı. Haremi, hazinedar usta vasıtasıyla idare ederdi. Bütün kadınlar, sultanlar, ustalar ve cariyeler kendisinden çekinirler ve sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı.
Haremde Valide Sultan’dan sonra söz sahibi “kadın efendi”dir. Osmanlı padişahlarının kadınlarına genel olarak kadın-kadın efendi denilirdi. Padişahın ilk hanımına “baş kadın” denirdi. Baş kadın diğerlerine göre üstündü. Dairesinde hizmet eden cariyeler ve kalfaları diğerlerinden fazla olurdu. Padişahın hanımlarına on altıncı yüzyıldan itibaren haseki de denilmeye başlanmıştır.
İşte böyle önemli bir yerde görev almak her ustaya nasip olmazdı Arif Bey için yeni fırsat doğmuştu. Peki, Arif Bey’in şıpsevdi ruhu burada neler yapacaktı.
Herkes Arif Bey’in saraya dönüşüne çok sevinmişti ki Arif Bey’in hassas gönlü daha birinci derste, cariyelerden Çerkes asıllı, Zülf-i Nigâr’e kapıldı. Uslanmamıştı Zülf-i Nigâr da Hacı Arif Bey’i çok seviyordu. Bu aşkta kısa zamanda duyuldu. Başkadınefendi bu durumu Abdülmecit’e duyurdu. Abdülmecit skandal büyümeden evlenmelerini emretti ve evlendiler.
Zülf-i Nigar, Çeşm-i Dilber kadar güzel değildi. Fakat Arif Bey’i sevdi. Saraydan ayrıldılar ve Taşlık’taki konaklarına yerleştiler. Bu evlilik her ikisi için de çok mutlu başlamıştı. Rabia adında kızı oldu. Fakat mutluluk uzun sürmedi. Çünkü Zülf-i Nigar Hanım, o devirlerde çaresi henüz bulunamamış vereme yakalanmıştı. Günden güne sararıp, soluyor; adeta bir mum gibi eriyordu. Zülf-i Nigar Hanım’ın çaresiz hastalığı ilerledikçe Hacı Arif Bey’i de çaresiz acılara sürüklüyordu. Sözleri Namık Kemal’e ait olan meşhur Segâh Şarkısı bu olayın esridir:
Olmaz ilâç sine-i sad-pâreme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Baksa tabîbân-ı cihan çareme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Kastediyor tîr-i müjen canıma
Gözleri en son girecek kanıma
Şerhedemem hâlimi cananıma
Çare bulunmaz bilirim yâreme
“Yüz parça olmuş kalbime ilâç yoktur.
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.
Dünyanın bütün hekimleri yarama baksalar da,
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.
Sevgilinin kirpiklerinin okları canıma kastediyor.
Sonunda o gözler kanıma girecek.
Hâlimi sevgilime açıklayamam.
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.”
Kısa bir süre sonra Zülf-i Nigar Hanım geride Hacı Arif Bey’i ve kısacık evliliğinde dünyaya getirdiği çocuğunu bırakarak, bir daha uyanmamak üzere gözlerini kapadı. Sözleri Recaizade Mahmut Ekrem Efendi’ye ait olan Hacı Arif Bey’ in Zülf-i Nigar Hanım’a mersiye olarak bestelediği Saba Şarkı’ sı bu acıyı ifade etmektedir.
Nigâh-ı mestine canlar dayanmaz,
Uyanmaz uykudan canan, uyanmaz,
Bu naz ü işveden asla usanmaz,
Sabah olduğuna güya, inanmaz,
Uyanmaz uykudan canan, uyanmaz
Talihsiz aşklar yaşıyordu, felek sillesini durmadan vuruyordu. İl karısı Çeşm-i Dilber kendisini terk etmişti. İkinci eşi Zülf-i Nigar amansız hastalığa yakalanmış bu dünyayı ter etmişti. Ne yapacaktı Arif Bey? Siz gelin Hacı Arif Bey’in durumunu düşünün. Zavallı yine ümitsizliğe düşüyor. Hayatı zindan oluyor.
Daha önceden de yediği bir darbeye birde Zülf-i Nigar Hanım’dan ayrılması bir hicran yarası oldu onun için. Zülf-i Nigar Hanım ile çok mutluydu. Ölümüne inanamıyordu. Onu unutamıyor ve her gün ağlıyordu. Bu duyguları ile yeniden kâğıda kaleme sarılıyor ve Suzinak Makamında;
Gözümden gitmiyor bir dem hayalîn
Meleksin ey güzel yoktur misalin
Beni ağlattırır derd-i visalin
Meleksin ey güzel yoktur misalin
Şarkısını acılar içinde besteliyor. Ölen sevgili karısının hayali gözünden bir an gitmiyor. Onun melekler gibi göğe çıktığına inanıyor. Onun yokluğuna uzun uzun ağlıyor.
İkinci kez evlenirken de Saray'dan ayrılan besteci, yeniden Saray'a dönmek istiyordu. 1861'de Abdülmecit ölmüş, yerine kardeşi Abdülaziz Han tahta çıkmıştı. Arif Bey, besteci Rıfat Bey'in yönetimindeki Saray Fasıl Topluluğu'na "ser hanende" (Baş şarkıcı) olarak alındı; ayrıca yine cariyelerin musiki hocalığıyla görevlendirmişti.
Onu iki kez evliliğe götüren bu görev, üçüncü kez de aynı sonucu verdi. Arif Bey, bu kez Pertevniyal Valide Sultan'ın nedimelerinden Nigarnik Hanım'a âşık oldu. Musiki dersleri sırasında doğan bu ilişki de, padişah ile valide sultanın uygun görmesiyle, evlilikle sonuçlandırıldı.
Arif Bey, kötü anılarla dolu konağını satıp, bir çiftlik alarak yerleşti. Ancak geçirdiği kötü günler onu fazlasıyla üzmüştü, sinirli ve kaprisli bir insan hâline getirmişti. Çevresindeki herkesi kırıyordu. Bu sebepten saraydan bir kez daha uzaklaştırılınca iyice hırçınlaştı. Artık sağlığı da bozulmuştu. Teselliyi evinde üçüncü eşi Nigarnik Hanım’da buluyordu.
Bu dönemde bestelediği Kürdîlihicazkâr Şarkı’nın kendisine ait olan sözleri onun acılarla, hüzünlerle ama sevdalarla dolu hayatını ve Nigarnik Hanım’a duyduğu sevgiyi anlatır:
Ârif ’em, ahkâm-ı sevdadan şikâyet eylemem,
Senden ey şuh-i cihan, ölsem feragat eylemem,
Sûz-i hicrinle yanar, ağlar, nedamet eylemem,
Senden ey şuh-i cihan, ölsem feragat eylemem
Ömrünün sonuna kadar Nigarnik Hanım'la evli kalan Arif Bey'in Saray'daki bu üçüncü görevi on yıl sürdü. Sultan Abdülaziz'in ölümünden sonra Mızıka-i Hümayun’da girişilen tasfiye sonucu Arif Bey’de açığa alındı.
V. Murat’ın üç aylık padişahlığından sonra Sultan II. Abdülhamit Han tahta çıktı. Besteci uzun bir süre işsiz kaldı, geçim derdine düştü. Zincirlikuyu'da bir çiftlik evine çekilip çevreden koptu.
Osmanlı Sarayı bestecinin yokluğunu yeniden hissetmeye başladı. Arif Bey'in içinde bulunduğu durum Abdülhamit Han’a iletildi. Bunun üzerine besteci yeniden Saray'da görevlendirildi. Böylece sarayda dördüncü Arif Bey dönemi başladı.
Hacı Arif Bey’in sarayda 4. Dönemi başlıyordu. Mızıka-i Hümayun'da dördüncü kez görevlendirilen Arif Bey'e kolağası rütbesi verildi ama bu ona göre küçük bir rütbedir. Arif Bey önceki padişahlardan gördüğü ilgiyi Abdülhamit Han’dan göremediği önemsizlik üzüntüsü ile huzursuz oldu. Sarayın eski canlı havası da kaybolmuştu; siyasi durum gittikçe gerginleşmekteydi. Abdülhamit’ten umduğu yakınlığı göremeyen besteci, kimi zaman Zincirlikuyu’daki eve çekilerek sade bir yaşayışın verebileceği mutluluğu aradı, kimi zaman da padişahla çatışmayı göze alan davranışlarda bulundu. Abdülhamit’in "Şu şarkıyı oku", diye verdiği bir emre karşı mabeyinciye: “Ben onun babasından çok saygı gördüm. Bana, ‘Şu şarkıyı oku’ diye emir veremez. Sanatta padişah iradesi geçerli değildir” cevabını vermesi üzerine, Saray’da zindana hapsedildi. Elli gün sonra, Nihavent makamındaki:
Ahteri düşkün garibim, âşık-ı avareyim
Gün gibi deryayı aşkında gezer biçareyim
Sana kul oldum kapında gayrı kime varayım
Şivekârım sen dururken ben kime yalvarayım
Şarkısını besteledi. İlk dizedeki "yıldız" anlamına gelen Farsça "ahter" kelimesi "talii düşkün" biçimine dönüştürülerek padişaha sunulmasını arkadaşı Rifat Bey’den rica etti. Rifat Bey bu şarkıyı padişahın huzurunda okudu. Padişah, Arif Bey’i afetti.
Bu arada hacca giden Arif Bey, “Hacı Arif Bey” olarak anılmaya başladı. 1884 yılında kalp hastası oldu. Hayattan tamamen bıktı. Mızıka-i Hümayun'daki Odasına çekildi. Son bestesi “Gurup etti güneş dünya karadı” şarkısını bestelememiş fakat okuyordu. Fenalaştı, oğlu Cemil Bey’i çağırdı ve diğer öğrencileri odaya girdi. Oğlunun göğsüne yaslanarak beraberce şarkıyı tamamladılar.
Gurup etti güneş dünya karardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı
Felek te böyle günde matem arardı
Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı
“Güneşin batışınla dünya karardı (ömrün sonu geldi)
Bağın gülleri soldu sarardı (ömür bitti tükendi)
Feleğin (can alıcı) aradığı gün geldi.”
Oğluna kendisini kıbleye çevirmesini söyledi. Son bestesi bitmişti. Günlerden 28. Haziran. 1885 yılıydı. Daha 54 yaşındaki musikinin temel taşlarından Hacı Arif Bey hayat gözlerini yummuştu. Son şarkısındaki gibi feleğin matem aradığı gün gelmişti. Cenazesi Hanedanların gömüldüğü Beşiktaş’taki Yahya Efendi dergâhına gömüldü.
Çocuklarından Cemil Bey, Muzika-yı Hümayun’da batı Müziği kısmına girdi ve viyolonselist oldu. Küçük kızı Hayriye Hanım, Ömer Fevzi Bey 'le evlendi.
Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Şarkıları teknik bakımdan kusursuzdur, makam ve geçki zenginliği, ritim çeşitliliği gösterir. Özellikle nebzemin adını verdiği, altı ya da sekiz mısralı değişmeli (usul değişikliği yaptığı) şarkıları bu zenginliğin ve çeşitliliğin en belirgin örnekleridir.
Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, biri de yürük semaidir. (Suat Yener, Şarkıların Gözyaşları S: 27)
Hazırlayan: Suat Yener
Lütfen kaynak göstererek kullanın.
Hacı Arif Bey Şarkıları
Nazirin gelmemiş asla cihana | Acem Aşiran | Devr-i Hindi | _ |
Ne yapsam ol cefakare inanmaz | Acem Buselik | Devr-i Hindi | _ |
Gamınla dilfikar olsun | Bayati | Sofyan | _ |
Gönlüm aldın gösterip ruy-i vefa | Bayati Araban | Devr-i Hindi | _ |
Gönlümün hayli zaman özge perişanlığl var | Bayati Araban | Curcuna | _ |
Lutfunu kestin a zalim aşık-ı bi-çareden | Bayati Araban | Aksak | Süreyya Efendi |
Senin gibi dilber-i nazik-ten'den... | Bayati Araban | Aksak | _ |
Aldın felek sen mihr-i cemali | Bestenigar | Sengin Semai | _ |
Cihan kam almada devrinde daim | Bestenigar | Düyek | Hacı arif Bey |
Çok gördü felek şimdi beni bezm-i civanda | Bestenigar | Aksak | Mehmet Hafid Bey |
Suziş-i sinem değil kar etmeyen | Buselik | Yürük Semai | _ |
Dağ-darım iftirak-ı yar ile | Evcara | Devr-i Hindi | _ |
Olup aşkınla avare bulunmaz derdime çare | Evcara | Devr-i Hindi | _ |
Gördüm seni ey şuh-i şen aman | Ferahnak | Düyek | _ |
Milk-i millet şems-i adlinden senin aldıkça nur | Ferahnak | Ağır Düyek | _ |
Bak ne hale koydu bu baht-ı siyah | Hicaz | Ağır Aksak | _ |
Eşk ile tahmir olunmuş ehl-i aşkın mayesi | Hicaz | Ağır Aksak | _ |
Meyle teskin eyle saki ah-ı ateş-zarımı | Hicaz | Ağır Aksak | _ |
Va'd ederken yar kam-ı vuslatı | Hicaz | Ağır Düyek | _ |
Var mı cana derd-i aşkın çaresi | Hicaz | Ağır Düyek | _ |
Aman dağlar canım dağlar | Hicaz | Aksak | _ |
Canım dağlar kuzum dağlar | Hicaz | Aksak | _ |
Ey gonce-dehen şerbetine canımı kandır | Hicaz | Aksak | _ |
Görmez oldum sevdiğim sen mahımı | Hicaz | Aksak | _ |
Kurbanın olam afet-i can | Hicaz | Aksak | _ |
Kurdu meclis aşıkan meyhanede | Hicaz | Aksak | _ |
Severdim bir meh-i aşüfte-hali | Hicaz | Aksak | _ |
Tasdi edeyim yari biraz da sühanimle | Hicaz | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir | Hicaz | Aksak Semai | Fuzuli |
Berid-i ahdan haylice haber var | Hicaz | Curcuna | _ |
Ne kara günlere kaldım gam-ı hicranından | Hicaz | Curcuna | _ |
Aşkınla senin sevdiceğim zar ü zebunum | Hicaz | Devr-i Hindi | _ |
Kudretin kafi değildir suz-i ah ü zarıma | Hicaz | Devr-i Hindi | _ |
Sonbaharın zevki hoştur | Hicaz | Devr-i Hindi | Recaizade Mahmut Ekrem |
Vücud iklimini her lahza berbad eyliyorsun | Hicaz | Devr-i Hindi | _ |
Ey dil ne bitmez bu ah ü vahın | Hicaz | Düyek | _ |
Makdemin üftadeler eyler emel | Hicaz | Düyek | _ |
Mest-i zehr-i firkat-i hicranınım | Hicaz | Düyek | _ |
Nar-ı can-suz-i derunum dağlara dağlar açar | Hicaz | Düyek | _ |
Kamer-çehre peri-ru tende canım | Hicaz | Müsemmen | Hacı arif Bey |
Efzun oluyor günden güne hal-i melalim | Hicaz | Sengin Semai | _ |
Sayd eyledi bu gönlümü bir gözleri ahu | Hicaz | Türk Aksağı | _ |
Yine vaz'-ı felekden mi şikayet | Hicaz | Türk Aksağı | Mehmet Sadi Bey |
Açıl ey gonce-i sad-berg yaraşır | Hicazkar | Aksak | _ |
Ah ü efganım cefacu yare hiç kar etmedi | Hicazkar | Ağır Aksak | _ |
Aldı gönlüm fend ile bir fitnekar | Hicazkar | Aksak | _ |
Bir cilve-ger nevrestedir | Hicazkar | Aksak | _ |
Bir halet ile süzdü yine çeşmini dildar | Hicazkar | Sofyan | _ |
Daima feryad ü efgandır gönül | Hicazkar | Semai | _ |
Dilerim zülfüne ber-dar olayım | Hicazkar | Aksak | _ |
Firak-ı yar ile her dem rencidedir gönlüm | Hicazkar | Aksak | _ |
Güldü açıldı yine gül yüzlü yar | Hicazkar | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Muhabbet aşıka gerçi beladır | Hicazkar | Curcuna | _ |
Nevruz-i bahar oldu yine ey gül-i handan | Hicazkar | Sofyan | Mehmet Sadi Bey |
Sevdim yine (güzel) bir nev-civan | Hicazkar | Sofyan | _ |
Söyle derunundaki zarın gönül | Hicazkar | Yürük Semai | _ |
Bana lutf eyler iken sen | Hüseyni | Sofyan | _ |
Mahzen-i esrar-ı şah-ı Mürteza'sın ya Hüseyn | Hüseyni | Evsat | Arif Bey (Kahyazade) |
Mihnet-i aşka deva asan değil | Hüseyni | Aksak | _ |
Navek-i hicrin gönülde yaresi | Hüseyni | Devr-i Hindi | _ |
Bahar oldu sular akar çayıra | Hüzzam | Düyek | Hacı arif Bey |
Bir gün beni dildar acaba şad edecek mi | Hüzzam | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Dil hastasıyım bu dile hep ah gelecektir | Hüzzam | Sengin Semai | _ |
Güzel gün görmedi avare gönlüm | Hüzzam | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Hal-i dil-i zarımı duysa cihan | Hüzzam | Sengin Semai | _ |
İftirakın urdu zahmı bu dil-i sad-pareye | Hüzzam | Aksak Semai | _ |
Kurratü'l ayn-i Habib-i Kibriya'sın ya Hüseyn | Hüzzam | Devr-i Hindi | Arif Bey (Kahyazade) |
Meftun olalı sen şeh-i huban-ı cihana | Hüzzam | Türk Aksağı | _ |
Mümkün mü bulmak bu gönlüm seni | Hüzzam | Aksak | _ |
Tal'at eyler mi diye suy-i Kağıthane'de | Hüzzam | Curcuna | _ |
Tazelendi tab-ı alem herkesin bak şevki var | Hüzzam | Aksak | _ |
Canda hasiyyet mi var sevda-yı canan olmasa | Isfahan | Sofyan | _ |
Düşme ey aşık hayale yağma yok | Isfahan | Müsemmen | Mehmet Sadi Bey |
Ey tir-i cefa dide-i mestanıma değme | Isfahan | Evsat | _ |
Gel ey ruh-i revan melek-simatım | Isfahan | Aksak | _ |
Kim demiş aklım alan cilve-i canan oldu | Isfahan | Aksak | _ |
Ol gonce-gülü görmeyeli hayli zamandır | Isfahan | Sengin Semai | _ |
Rahatım yok bu dil-i şeydadan | Isfahan | Curcuna | _ |
Severim çaresiz ey mah seni | Isfahan | Aksak | _ |
Vaz geçmez mi sine ah ü zardan | Isfahan | Türk Aksağı | _ |
Aşkı pinhan edemem nale vü efgandır bu | Karcığar | Düyek | Leyla Hanım-İzzet Molla |
Bir goncaya bir hare nigah eyledi bülbül | Karcığar | Sengin Semai | Nevres Efendi |
Bu yosmalık geçer bu çağ değişir | Karcığar | Müsemmen | _ |
Dağda tavşanlar geziyor | Karcığar | Aksak | Hacı arif Bey |
Dinle aklın var ise pir-i muganın pendini | Karcığar | Ağır Aksak | _ |
Ey güzel gözlü şirin sözlü güzel | Karcığar | Yürük Semai | _ |
Gerçi kıyamam iki gözüm uykuya kansın | Karcığar | Aksak | _ |
Gönlümün alayiş-i dünyaya istiğnası var | Karcığar | Devr-i Hindi | _ |
Gönül bezm-i harab-abad-ı gamdır | Karcığar | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Her subh u şamım daim safada | Karcığar | Sofyan | _ |
Kuzumun gözleri kara | Karcığar | Sofyan | _ |
Mümkün olur mu sevmemek seni | Karcığar | Aksak | _ |
Reng-i ruhsarın gören der "gül gibi" | Karcığar | Ağır Aksak | _ |
Varken gönülde bin türlü yare | Karcığar | Türk Aksağı | _ |
Yıkma sakın burc-ı penahım felek | Karcığar | Sengin Semai | _ |
Geçti zahm-ı tir-i hicrin ta dil-i na-şadıma | Kürdîlihicazkâr | Ağır Aksak-T.Aks. | Şeyh Galip Dede |
Bir zülfü perişana yine yaktım abayı | Kürdîlihicazkâr | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Firkatin te'sir etti canıma | Kürdîlihicazkâr | Aksak | _ |
Güzelim hiç aramaz mı dil-i avare seni | Kürdîlihicazkâr | Aksak | _ |
Harab-ı deşt-i gamdır şimdi bi-gam gördüğün gönlüm | Kürdîlihicazkâr | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Muntazır teşrifine hazır kayık | Kürdîlihicazkâr | Aksak | _ |
Niçin terk eyleyip gittin a zalim | Kürdîlihicazkâr | Aksak | Hacı arif Bey |
Sana hiç nale eser etmez mi | Kürdîlihicazkâr | Aksak | _ |
Sırma saçlı yare kim haber versin | Kürdîlihicazkâr | Aksak | _ |
Dil harim-i vaslını arzu eder | Kürdîlihicazkâr | Aksak Semai | _ |
Düşer mi şanına ey şeh-i huban | Kürdîlihicazkâr | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Gurub etti güneş dünya karardı | Kürdîlihicazkâr | Curcuna | Hikmet Bey (Niğde'li) |
Sende acep uşşaka eziyyet mi çoğaldı | Kürdîlihicazkâr | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Seyr-i bahara açıldı dağlar | Kürdîlihicazkâr | Curcuna | _ |
Nerdesin ey tatlı sözlü sevdiğim | Kürdîlihicazkâr | Devr-i Hindi | _ |
Arifem ahkam-ı sevdadan şikayet eylemem | Kürdîlihicazkâr | Düyek | Hacı arif Bey |
İftirakındır sebep bu nale vü feryadıma | Kürdîlihicazkâr | Müsemmen | _ |
Ettikçe sana aşık-ı dil-hasta recayı | Kürdîlihicazkâr | Sengin Semai | _ |
Deşme dağ-ı sine-i suzanımı | Kürdîlihicazkâr | Türk Aksağı | Mehmet Sadi Bey |
Bais figan ü naleme aşk iptilasıdır | Kürdîlihicazkâr | Yürük Semai | Rahmi Bey |
Berdar olalı zülfüne yar fikr ü hayalim | Kürdîlihicazkâr | Yürük Semai | _ |
Eyyam-ı bahar oldu güzel müjdeler olsun | Kürdîlihicazkâr | Yürük Semai | _ |
Hazan erdi gülistan-ı bahara | Kürdîlihicazkâr | Yürük Semai | _ |
Görsen ey çeşm-i felek görsen | Mahur | Aksak | _ |
Zahiri hale bakıp etme dahil bir ferdi | Mahur | Curcuna | Enderuni Vasıf |
Vuslatından na-ümidim ey peri | Mahur | Devr-i Hindi | _ |
Nar-ı can-suz-i firakınla harab oldu gönül | Mahur | Düyek | _ |
Gösterip ağyare lutfun bizlere biganesin | Mahur | Müsemmen | _ |
Hayli demdir görmedim(dilber/ey meh) seni | Mahur | Sofyan | _ |
Deva yokmuş neden bi-mar-ı aşka | Muhayyer | Aksak | _ |
Ey ateş-i gam bağrımı yak kanlı kebab et | Muhayyer | Aksak | _ |
Humarı yok bozulmaz meclisi meyhane-yi aşkın | Muhayyer | Aksak | Sami Paşazade Sezai |
İlişti bir saçı Leyla'ya gönlüm | Muhayyer | Aksak | _ |
İltimas etmeye yare varınız | Muhayyer | Aksak | Hacı arif Bey |
Sahn-ı sinem yandı nar-ı firkat-i cananeden | Muhayyer | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Dünya değil bu mihnet yuvası | Muhayyer | Curcuna | _ |
Gam-dideleriz saki sun bir dolu kab olsun | Muhayyer | Devr-i Hindi | Mehmet Sadi Bey |
Kim olur zor ile maksuduna reh-yab-ı zafer | Muhayyer | Devr-i Hindi | Enderuni Vasıf |
Meyhane tarab-gah-ı mey-aşam-ı cihandır | Muhayyer | Devr-i Hindi | Mehmet Sadi Bey |
Niçin mahzun bakarsın sen bana öyle | Muhayyer | Sofyan | _ |
Hal-i dilden kime şekva edeyim | Muhayyer | Türk Aksağı | _ |
Açılmamış bir gonca-ter | Muhayyer Sünbüle | Aksak | _ |
Güzel görsem yanar sabr ü kararım | Müstear | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Bahar erdi yeşillendi çemenler | Neveser | Curcuna | _ |
Ahteri düşkün garib-i aşık-ı avareyim | Nihavent | Ağır Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Bakmıyor çeşm-i siyah feryade | Nihavent | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Benim gönlüm kaldı sende | Nihavent | Aksak | _ |
Bülbülü dem-beste etti nale vü feryad-ı dil | Nihavent | Aksak | Mehmet Hafid Bey |
Dil-i nalanı çeşmin etti pür-hun | Nihavent | Aksak | _ |
Dün gece rüyada gördüm yarimi | Nihavent | Aksak | _ |
Meyler süzülsün meydana gelsin | Nihavent | Aksak | _ |
Nadide-i hüsn-i mümtaz | Nihavent | Aksak | _ |
Ruyinden at nikabı | Nihavent | Aksak | _ |
Vakf eyleyen de aşk idi dildare gönlümü | Nihavent | Aksak | _ |
Yadigar kaldı bana dilde bu ah | Nihavent | Aksak | _ |
Zevkin ile ben de aşk-ı dili | Nihavent | Aksak | _ |
Neden ta subh olunca eşk-barım | Nihavent | Aksak Semai | _ |
Çözülme zülfüne ey dil-rüba dil bağlayanlardan | Nihavent | Curcuna | Enderuni Vasıf |
Söyle nedir bais-i zarın gönül | Nihavent | Curcuna | _ |
Şarab iç gül-feminde gül açılsın | Nihavent | Curcuna | _ |
Uyur daim uyanmazdı benim baht-ı siyehkarım | Nihavent | Curcuna | Mehmet Sadi Bey |
Vücud ikliminin sultanı sensin (sultanısın sen) | Nihavent | Curcuna | _ |
Yanılma ateş-i aşka ciğergahını dağlatma | Nihavent | Curcuna | _ |
Gahi gönül firakın ile derd-nak olur | Nihavent | Çenber | _ |
Aşk ateşi sinemde yine şule-i feşandır | Nihavent | Devr-i Hindi | Mehmet Sadi Bey |
Mahzun ise dil anda safa cilveger olmaz | Nihavent | Devr-i Hindi-Cur. | Mehmet Sadi Bey |
Cülus etti şehinşah-ı keremkar | Nihavent | Düyek | _ |
Nev-bahar-ı dil-sitansın sevdiğim | Nihavent | Müsemmen | _ |
Peyam-ı hüsnüne peymane gözler | Nihavent | Semai | _ |
Tarife gelir mi o mehin zülf-i siyahı | Nihavent | Sengin Semai | _ |
Ben buy-i vefa bekler iken suy-i çemenden | Nihavent | Türk Aksağı | _ |
Saki çevir dem-a-dem cam-ı safa-medarı | Nihavent | Türk Aksağı | _ |
Dide-i giryan-ı hasret aldı akl ü canımı | Nihavent | Yürük Semai | _ |
Vücud ikliminin sultanı sensin (sultanısın sen) | Nihavent | Yürük Semai | _ |
aşık oldur kim kılar canın feda cananına | Rast | Curcuna | Fuzuli |
Çeşm-i mahmurun sebeptir nale vü feryadıma | Rast | Devr-i Hindi | _ |
Ehl-i dil isen kendine zevk eyle cefayı | Rast | Devr-i Hindi | Ziya Paşa (Vezir) |
Ela ya eyyüha's-saki (SaKiNaME) | Rast | Devr-i Hindi | Hafız-ı Şirazi |
Esti nesim-i nev-bahar açıldı güller subh-dem | Rast | Türk Aksağı | Nef'i |
Ey gül-nihal-i işvebaz | Rast | Türk Aksağı | _ |
Ey vatanperver yine gel gayrete | Rast | Sofyan | _ |
Hatırımdan çıkmaz asla ahd ü peymanın senin | Rast | Curcuna | Hacı arif Bey |
Mükedder derd-i peyderpeyle şimdi | Rast | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
N'eyledi gör bana ol mah-ı mehi | Rast | Curcuna | _ |
Penbe-i dağ-ı cünun içre nihandır bedenim | Rast | Devr-i Hindi | _ |
SAKİNAME | Rast | Devr-i Hindi | Hafız-ı Şirazi |
Seyl ü ateşten emin olmaz yapılmış haneler | Rast | Türk Aksağı | Keçecizade İzzet Molla |
Vuslatından gayrı el çektim yeter ey bi-vefa | Rast | Müsemmen | _ |
Cihan gözümde yok hayli zamandır | Saba | Aksak Semai | _ |
Dilberan ahd-ı vefayı unuturlar unuturlar | Saba | Düyek | aşık Mahtumi |
Haberin var mı saba kakül-i cananımdan | Saba | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Nigah-ı mestine canlar dayanmaz | Saba | Devr-i Hindi | Recaizade Mahmut Ekrem |
Olmuş iken didelerin gibi mest | Saba | Curcuna | _ |
Söyle sen kasdin nedir aya bana | Saba | Devr-i Hindi | _ |
Aşkınla düştüm ateşe | Saba Zemzeme | Aksak | _ |
Gönül bilmez misin ol şivesazı | Saba Zemzeme | Devr-i Hindi | _ |
Kabul eyle sanadır arz-ı halim | Saba Zemzeme | Ağır Düyek | _ |
Neş'e-mendim sunma lutf et sakıya peymaneyi | Saba Zemzeme | Ağır Düyek | _ |
Yareledi yarim dil-i zarımı | Saba Zemzeme | Ağır Düyek | _ |
Saki bu safa-haneyi baki mi sanırsın | Segah | Ağır Aksak Semai | Mehmet Sadi Bey |
Bülbül yetişir bağrımı hun etti figanın | Segah | Aksak | Keçecizade İzzet Molla |
Feryadımı gördükçe benim ey gül-i rana | Segah | Aksak | Leyla Hanım |
Olmaz ilaç sine-i sad-pareme | Segah | Curcuna | Namık Kemal |
Düştü dildar ile firkat areye | Segah | Düyek | _ |
Sadr-ı cem'-i mürselin sensin ya Resulallah | Segah | Evsat | Aziz Mahmud Hüdai Hz. |
Her kimde vardır aşk iptilası | Segah | Türk Aksağı | Mehmet Sadi Bey |
Gördüğüm şeb bağrımı hun eyledin | Segah Maye | Devr-i Hindi | _ |
Akıl ermez şu feleğin oy'nu çok | Suznak | Aksak | _ |
Alınca gönlümü mihr-i cemali | Suznak | Curcuna | _ |
Başladın ağyar ile ünsiyyete | Suznak | Devr-i Hindi | Sermet Efendi |
Beni bizar ederken serzenişler | Suznak | Aksak | _ |
Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı | Suznak | Türk Aksağı | Fuzuli |
Bir dil ki esir-i gam olur neş'ever olmaz | Suznak | Devr-i Hindi | Mehmet Sadi Bey |
Cevr etme bana böyle | Suznak | Nim Sofyan | _ |
Çekme elem ü derdini bu dehr-i fenanın | Suznak | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Dam-ı hüsn-i yarimin özge şikarıdır gönül | Suznak | Müsemmen | _ |
Edemem kimseye halim hikayet | Suznak | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Eski hali hiç göremem | Suznak | Aksak | _ |
Gözümden gitmiyor bir dem hayalin | Suznak | Curcuna | _ |
Hüsn alemini tuttu senin şöhret ü şanın | Suznak | Yürük Semai | Mehmet Sadi Bey |
Meclis bezendi sun bade saki | Suznak | Aksak | _ |
Pa-busuna ermek üzre ey yar | Suznak | Curcuna | Ahmet Feyzi Bey (Muallim) |
Suznak etme beni ey mehveşim | Suznak | Ağır Aksak | _ |
Uslanmadı hala emeli bitmedi gönlüm | Suznak | Aksak | _ |
Yandım o güzel gözlere ey şuh-i sitemkar | Suznak | Türk Aksağı | Mehmet Sadi Bey |
Yine mürg-i seher avazelendi | Suznak | Aksak | _ |
Dilden hayalin bir zaman gitmezdi ey kaşı keman | Şehnaz | Evfer | _ |
Rubude oldu sim-tene gönlüm | Şehnaz | Aksak | _ |
Tükendi gönlümün sabr ü kararı | Tahir | Yürük Semai | _ |
Kat idüp gerden-i gerdundan emel zincirin | Tahir | Evsat | _ |
Meyhane değil meclis-i rindane-i Cem'dir | Uşşak | Ağır Aksak | Mehmet Hafid Bey |
Ağlamaz mı çeşm-i hasret-perverim | Uşşak | Aksak | _ |
Baştan başa isterse cihan gülle donansın | Uşşak | Aksak | _ |
Bir melek-sima peri gördüm der-i meyhanede | Uşşak | Aksak | Mehmet Hafid Bey |
Derdinle senin ey gül-i nevreste-nihalim | Uşşak | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Meyhane mi bu bezm-i tarabhane-i Cem mi | Uşşak | Aksak | Mehmet Sadi Bey |
Meyhaneyi seyr ettim uşşaka mutaf olmuş | Uşşak | Aksak | Şeyh Galip Dede |
Olmaz dilim elemden bir dem tehi vü hali | Uşşak | Aksak | _ |
Sen serv-i nazın ruhsar-ı ali | Uşşak | Aksak | _ |
Ah ey aşk ateş-i hicrana yakma canımı | Uşşak | Aksak Semai | _ |
Akıbet bezdirdi benden ah ü efganım seni | Uşşak | Curcuna | _ |
Deşt-i dehşette kalıp zar ü sefil | Uşşak | Curcuna | _ |
Ey dil ne bitmez bu ah ü vahın | Uşşak | Curcuna | _ |
Gönlümün bais-i giryanlığı canan elidir | Uşşak | Devr-i Hindi | Keçecizade İzzet Molla |
Mahzun gönüle zevk u safa kar-ger olmaz | Uşşak | Devr-i Hindi | _ |
Pare pare oldu sinem gamze-i cananeden | Uşşak | Devr-i Hindi-Cur. | _ |
Baht uyansa habe varsa dide-i bidarımız | Uşşak | Müsemmen | Vecdi |
Ey şuh-i cefa-pişe bırak vaz-ı cefayı | Uşşak | Sengin Semai | Mehmet Sadi Bey |
Saki içelim cam-ı musaffayı keremden | Uşşak | Türk Aksağı | _ |
Saki yetişir uyan aman gel | Uşşak | Türk Aksağı | Namık Kemal |